BASIN VE HALKLA İLİŞKİLER MÜŞAVİRLİĞİ
BASIN VE HALKLA İLİŞKİLER MÜŞAVİRLİĞİ


‘YEDİ GÜZEL ADAM’ BAKAN ÇELİK'LE MERHABA DEDİ

Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Sezai Karakoç, Erdem Beyazıt, Cahit Zarifoğlu, Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Alaeddin Özdenören ve Akif İnan gibi Maraşlı yedi şairin hayatının anlatıldığı TRT’nin belgesel niteliğindeki yeni dizisi ‘Yedi Güzel Adam’ın İstanbul galasına katıldı.
 
Bakan Ömer Çelik, gala programında yaptığı konuşmada, Türkiye’de söylenen her güzel sözde ‘Yedi Güzel Adam’ın bir katkısı olduğunu belitti.
 
 
Konuşmasında, devletlerin varolmasında ve ebediyete kadar yaşamasında kültürün ne kadar önemli olduğunu vurgulayan Bakan Ömer Çelik, şunları söyledi:
 
BU ‘YEDİ GÜZEL ADAM’  HER GİTTİKLERİ YERE MARAŞ’I GÖTÜRDÜLER
 
“Bir Kültür Bakanının katılmaktan gurur duyacağı gecelerden birini yaşıyoruz. Yedi Güzel Adamdan bahsediyoruz, Maraş’tan bahsediyoruz. Ama konuştuğumuz şeyler sadece bu yedi kişiden ibaret değil. Konuştuğumuz şeyler sadece Maraş’tan da ibaret değil.
 
Amin Maalouf’un ‘Yüzüncü Ad’ isimli güzel bir romanı vardır. Bu romanın giriş kısmında o köyde yaşayan birisi gizemli bir kitabı bulmak için dünyanın çeşitli yerlerine seyahat etmek ister. Köyde gözleri görmeyen kör bir bilge de vardır. Ona gider. Bu kitabı aramak istediğini saklar ve şöyle söyler: ‘Ben dünyayı dolaşmak ve yeni yerler görmek istiyorum.’ O bilge de ona, ‘Ben bu dünyayı dolaşma arzusunu anlamıyorum. İnsan her gittiği yere kendini de götürdükten sonra gezmenin ne alemi var.’ der.
 
Kuşkusuz bu ‘Yedi Güzel Adam’,  her gittikleri yere Maraş’ı götürdüler. Bütün Türkiye’ye bir şey söylemek istediler. Türkiye’nin siyasi olarak öyle zamanları oldu ki, özellikle onların yaşadığı zamanlar. Türkiye’nin ufkunda toplamda bu stüdyodaki kadar bile ışık yoktu. Kapkaranlık günler geçirdi Türkiye geçmişte. Ve bu insanlar zarafetle ve sabırla Türkiye için bir gelecek inşa etmeye çalıştılar.
 
Yapmaya çalıştıkları şey şuydu: Türkiye’nin kokusunun ne olduğunu anlatmak istediler, Türkiye’nin sesinin, renginin ne olduğunu anlatmak istediler. Ve Türkiye’yi bir şeyle buluşturmaya çalıştılar. Çünkü Türkiye’nin tanımı çalınıyordu. Türkiye’nin varlığı varoluş felsefesi çalınıyordu.
 
Ve sonuçta bunları okuyan nesiller, bu ‘Yedi Güzel Adam’ın ve diğerlerinin eserlerini okuyanlar, şunu öğrendiler: Asıl cevap aradıkları soru, ‘biz kimiz?’ sorusudur.
 
Bizim son yüz elli yıllık tarihimiz, ‘biz kimiz’ sorusuna cevap aramakla geçti. Ve biz bu insanları okudukça en azından şunu öğrendik: Biz öyle insanlarız ki, herhangi bir kalıba, herhangi bir sese veya renge indirgenemeyiz. Biz Çukurova’yla Vardar Ovası’nı kardeş bilenleriz. Biz Yeşilırmak ve Kızılırmak’la Tuna Nehri’nin aşık olduğunu bilenleriz. Biz Bilge Kağan ve Tonyukuk anıtlarıyla Macaristan’daki Gül Baba Türbesi’nin aynı kadere ve aynı kıbleye baktığını bilenlerdeniz.
 
 
SÖYLENEN HER GÜZEL SÖZDE ‘YEDİ GÜZEL ADAM’IN VE ONLARLA SÖZ SÖYLEYENLERİN ETKİSİ VAR
 
Ve biz bunları, onlardan öğrendik. Siyasette, sanatta, edebiyatta başka alanlarda söz söyleyenlerin kuşkusuz sözlerinin gerisinde ‘Yedi Güzel Adam’ın ve onlarla birlikte Türkiye’ye söz söyleyenlerin büyük etkisi var.
 
Hz. Mevlana diyor ki: ‘Söyle, söyle ki her söyleyen bir ark açıyor. / Bir sonraki çağa su ulaştırıyor. / Gerçi her çağın bir söyleyeni var / Ama öncekilerin söyledikleri ona yar.’

Dolayısıyla bugün biz Türkiye’de ne söylüyorsak, Türkiye’nin siyasi varlığı adına ne söylüyorsak, Türkiye’nin manevi varlığı adına ne söylüyorsak kuşkusuz bunda bu ‘Yedi Güzel Adam’ın büyük bir payı var.
 
Aziz kardeşim Mahir Bey, bana Kara Lise’yi Maraş ziyaretim sırasında gezdirdiği zaman, bütün bir Maraş’taki bu kendi edebi varlığına olan hassasiyeti görünce şunu söyledim: Türkiye’nin çeşitli illerinde askere gitmeyene kız verilmezler, Maraş’ta da herhalde ‘Yedi Güzel Adam’dan şiir okumayana kız vermiyorlar. Böylesine kendi değerlerine sahip çıkan bir il Maraş.
 
ESAS OLAN MİLLETİN MANEVİ VARLIĞINI OLUŞTURAN KÜLTÜRDÜR
 
Fakat bu, Türkiye’nin her tarafı için geçerli bir şey. Eğer biz, kültürel varlığımızı, manevi varlığımızı bir kenara bırakırsak, devlet olarak ayakta kalmamız da mümkün değil.
 
Bakın, geçmişte ekonomisi çok büyük devletler var, ama ancak tarih kitaplarında yer buluyor. Siyasi varlığı, ordusu, istihbaratı çok güçlü devletler var bunlar artık tarih kitaplarında ya da müzelerde kalan izlerle anılabiliyor. Devlet bazen zaafa uğrar, bazen güçlenir ama kültürel varlığı güçlüyse ebediyete kadar yoluna devam etmiştir. Çünkü esas olan milletin manevi varlığını oluşturan kültürdür.
 
Bununla ilgili çok çarpıcı bir örnek vardır. Mesela Çağatay Devleti, aslında birkaç on yıl sürmüş bir devlettir. Siyasi tarih içerisinde birkaç on yıllık varlığıyla kayda değer bir siyasi varlık gösterememiştir. Fakat bugün biz Çağatay Devleti’ni anmak zorundayız ve siyasi tarihte de zikretmek zorundayız. Bunun sebebi şudur: Ali Şir Nevai gibi bir mütefekkir, Çağatay Türkçesiyle yazmıştır. Ali Şir Nevai Çağatay Türkçesiyle yazdığı için ve Çağatay Türkçesi de Çağatay Devleti’nin dili olduğu için biz bugün, Çağatay Devleti’ni biliyoruz ve onun siyasi varlığını merakla okuyoruz.
 
Ama Ali Şir Nevai olmasaydı, Çağatay Türkçesi belki bizim için o kadar önemli olmayacaktı. Çağatay Türkçesinde Ali Şir Nevai’nin yazdığı eserler olmasaydı Çağatay Devleti de bugünkü siyasi tarihteki yerini bu şekilde konumlandıramayacaktı.
Dolayısıyla, bir şehirden çıkan şairler, o şehrin ruhunu taşımaya ve temsil etmeye devam ediyorlar.
 
O zamanın Maraş’ı bugünkü gibi değil. Yolların kesişme noktasında değil, ekonomik olarak çok büyük bir cazibe merkezi değil. Daha içe kapanık bir şehir. Havza şeklinde bir modelle yaşıyor. Ama belki de onun getirdiği bereketle insanlar iç seslerini daha çok dinliyorlar.
 
Bir lisede bir araya gelmiş genç şairler oradan yola çıkarak bütün bir Türkiye’nin kaderini değiştirecek, Türkiye’yi kendi ruhuyla buluşturacak, kendi, sesiyle, rengiyle, kokusuyla buluşturacak işlere imza atıyorlar.
 
Dolayısıyla biz şunu biliyoruz ve teslim ediyoruz: Bugün Türkiye’de söylenen ne kadar anlamlı söz varsa kuşkusuz bu mirasta ‘Yedi Güzel Adam’ın payı büyüktür.
 
 
TRT, DEVLETİMİZİN YUMUŞAK GÜCÜNÜN EN ÖNEMLİ STRATEJİK UNSURLARINDAN BİRİ HALİNE GELMİŞTİR
 
TRT, çok önemli işler yapıyor. Biz artık TRT’yi bir kamu yayıncısı olmanın ötesinde bir yerde görüyoruz. TRT, devletimizin yumuşak gücünün en önemli stratejik unsurlarından biri haline gelmiştir. Hem Türkiye’yi geleceğiyle buluşturuyor hem de gelecek ufkuna dair işaretlerle buluşturuyor. Ve yurtdışında Türkiye’nin demokrasisinin, Türkiye’nin manevi varlığının, dış politikasının, itibarının anlatılması bakımından son derece stratejik roller oynuyor.
 
Dolayısıyla TRT, yaptığı işlerle bir televizyon kanalının ötesinde, kamu yayıncılığının ötesinde devletimizin stratejik bir unsuru haline gelmiştir ve yaptığı bu işlerle tek tek bir şehrin insanlarını, kendi manevi varlıklarıyla buluşturmaktan tutun da uluslararası işlere imza atmasıyla da bu stratejik unsur olma kabiliyetini daha çok geliştiriyor. O sebeple de onları kutluyorum.
 
Bir de şöyle bir övüncüm var, ne mutlu bana ki bir Kültür Bakanı, bir milletvekili olarak bir şairin kızıyla aynı sıralarda görev yapıyorum. Partimizde böyle bir arkadaşımızın bulunması da bizim için bir onur vesilesidir.”

TRT’nin Tepebaşı’ndaki stüdyosunda gerçekleştirilen gala programına, AK Parti Grup Başkan Vekili Mahir Ünal, Maraş Milletvekili Sevde Beyazıt Kaçar, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin de katıldı.
 
(19.04.2013)
  • 7 GUZEL ADAM GALA (1)
  • 7 GUZEL ADAM GALA (2)
  • 7 GUZEL ADAM GALA (3)
  • 7 GUZEL ADAM GALA (4)
  • 7 GUZEL ADAM GALA (6)
  • 7 GUZEL ADAM GALA (9)